Orta Asya’nın İstilası
Moğol hâkimiyeti, Yakındoğu’da pek çok olumsuz etkiye neden oldu. Moğol istilası sırasında Mâverâünnehir, İran, Irak ve Anadolu gibi bölgelerde büyük hasarlar meydana geldi ve milyonlarca insanın hayatını kaybettiği söylenmektedir. Tarihçiler arasında yaygın bir görüş, İslam tarihinde Moğol istilasının benzeri olmayan bir felaket olduğudur. Moğollar, İslam kültür ve medeniyetini yok etmiş, İslam ülkelerini harabe haline getirmiştir. Mescidler ahıra dönüştürülmüş, Kuran sayfaları hayvanların ayakları altına serilmiş, İslam kültürel mirasına ait değerli eserler yakılmış veya nehirlerde atılmıştır. Bu felaketi bizzat yaşayan İbnü’l-Esîr gibi güvenilir tarihçiler, Moğol istilasını insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden biri olarak nitelendirmektedir.
Moğol istilası, Çin, Orta Asya, Yakındoğu ve Doğu Avrupa’nın etnik ve kültürel yapısının yeniden şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Özellikle Türk dünyasının etnik yapısı kökten değişmiş; Uygur, Karluk, Kıpçak gibi Türk kavimleri parçalanmış ve Moğol topluluklarının alt tabakalarını oluşturmuştur. Irak bölgesi siyasi ve kültürel üstünlüğünü kaybetmiş ve Mısır ile Suriye, Memlük Türkleri sayesinde önem kazanmıştır. Moğollara karşı direnemeyen birçok Türk boyu İran yaylası üzerinden Anadolu’ya göç etmiştir. Bu yeni gelen kalabalık kitleler, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılıp Türkmen beyliklerinin kurulmasında önemli bir rol oynamıştır. Moğol istilası sırasında evleri yakılıp yıkılan birçok İranlı da Anadolu’ya sığınarak Selçuklu Devleti’ne katılmıştır. Bu gelişmeler, 13. ve 14. yüzyıllarda Anadolu’da İran kültürünün etkilerini artırırken, Türkmenlerin etkinliklerini de uç bölgelerde artırmıştır.
Moğol istilası sonucunda Yakındoğu genelinde göçebe kültür ağırlık kazanmıştır. Türk-Moğol giyim tarzı, Moğol hâkimiyetine girmemiş olan Suriye ve Mısır gibi ülkelerde bile taklit edilmiştir. Moğol istilasının yarattığı karanlık tablo, toplumun psikolojisini etkilemiş ve bu etki insanlarda dünyevi hayattan kaçış şeklinde ortaya çıkmıştır. Moğolların zulmüne maruz kalan halkın mistik eğilimleri yoğunlaşmış ve bu durum, akli ilimlerin gerilemesine ve dinî-tasavvufî hareketlerin güçlenerek gelişmesine uygun bir zemin hazırlamıştır.