&
loading
ATLA
Abdulhaluk Uygur ve Şiirleri

Kitâb-ı Garîbî’nin yazarı olan şair Turdi Nâzım’ın hayatı hakkında bilgiler oldukça kısıtlıdır. Başlıca iki kaynaktan söz etmek mümkündür. İlk olarak, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü’nde yer alan ve Adem Öger tarafından yazılan “Garîbî, Turdî Nâzım” başlıklı makale mevcuttur. Buradaki bilgiler ışığında, Nâzım’ın H.1217 (1802-1803) yılında Kaşgar’a bağlı Konaşeher ilçesinin Karakaşlik Köyü’nde doğduğunu, babasının isminin Abdulla olduğunu öğreniyoruz. Turdi Nâzım, hem eğitimine memleketinde devam etmiş hem de meslek sahibi olan babasının yanında çalışmıştır. Geçim sıkıntısı sebebiyle Kaşgar’a göçmeleri, Nâzım’ın hayatında büyük değişikliklere neden olmuştur. Kaşgar’da, dönemin önemli şairi Abdurehim Nizârî ile tanışmış ve Hanlık Medresesine devam ederek dinî ve edebî ilimleri tahsil etmiştir. 1835 yılında eserini (Kitâb-ı Garîbî) ithaf ettiği Zuhuridin Beg tarafından saray kütüphanesinin baş mirzası tayin edilmiştir. Şair, 1862 yılında Kaşgar’da vefat etmiştir.

Kitâb-ı Garîbî, sadece Turdi Nâzım’ın şiirlerinin yer aldığı bir eser değil, aynı zamanda yazarın dünya görüşünü yansıttığı ve otuz iki meslek erbabının birbiriyle tiyatral bir şekilde konuşturulduğu bir ahlâk kitabıdır.

Eserin girişinde çiftçilik (dihkânçılık) mesleği tanıtılır. Bu tanıtımı takiben, âhen-ger (demirci), zer-ger (kuyumcu), neccâr (marangoz), attâr (aktar), nân-vây (fırıncı), ķazançı (kazancı), mis-ker (bakırcı), cebeçi (silahçı), tamçı (damgacı), mûze-dûz (çizmeci), zîluçeçi (kilimci), üşte-ger/üstükar (usta), boyakçı/sirçi (boyacı), serrāc (koşumcu), basmaçı (kumaşçı/basmacı), tėgürmençi (değirmenci), cev-bāzçı (hububatçı), ķasap (kasap), baḳḳāl (bakkal), ibrişímkār (iplikçi), ṭabaḳçı/kimsendçi (derici), naḳķāş (nakkaş), şal-ger (şalcı), buryāçı (hasırcı), nemedmān (keçeci), ṣābūnçı (sabuncu), ḳurçı/ḳurbāb (kuşakçı), ser-terāş (berber), atķuçı (hallaç), könçi (derici), ve ḫaşetçi (kerpiççi) meslekleri, ilgili meslek erbabının kendi ağızlarından kaleme alınarak tanıtılır.

Kitâb-ı Garîbî, Çağatay Türkçesinden Uygur Türkçesine bir geçiş dönemi metni olarak kabul edilebilir. Hem bir geçiş metni olması hem de halk dilinde yazılmış olması nedeniyle, Kitâb-ı Garîbî dil tarihi açısından önem taşımaktadır.