&
loading
ATLA
Anayurt

Budizmi halka öğretmek ve yaymak için yazılan dini eserlerin bir kısmının, üslup ve anlatımlarının dramatik özelliklere sahip olmasından dolayı sahnede gösterilmiş olabileceği düşünülüyor. Destanlar ve dini menkıbelerin temsili hakkında yapılan tahminler ise şu şekildedir: Bu eserler aslen destan okuyucusu tarafından kopuz eşliğinde ya da dans şeklinde, ya da “tulı” adı verilen ve ölen kişileri tasvir eden kuklalarla sahneleniyordu. Karagöz oyunu, bu kukla oyunu geleneğiyle ilişkilendirilmektedir.

Orta Asya’da, Budizm’e özgü bir tiyatro gelenek de bulunmaktadır. Uygurlar tarafından “körünç” (görülecek şey) adı altında sahneye konan ve Sanskritçeden Toharcaya, oradan da Uygurca’ya çevrilen Maytrisimit adlı Budist menkıbenin sahnede gösterilmek için yazıldığı düşünülmektedir. Bu örneğin yanı sıra, Kalyanamkara ve Papamkara hikayesi de başka bir örnek olarak gösterilebilir.

M. Nikoliç adlı bir yazar, 1934 yılında Politika gazetesinde yazdığı ve Türkçeye çevrilen bir makalede, Türklerde tiyatronun tarihini ve eski çağlardan beri var olduğunu ileri sürmüştür. Bu Sırp yazar, Türklerin 4000 yıl önce bugün bildiğimiz anlamda tiyatro yaptıklarını ve 2000 yıl önce yazılmış bir Türk oyunu hakkında bilgi vermiştir. Joseph Gregor, Dünya Tiyatro Tarihi adlı eserinde bu oyunu anmış olsa da herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Çin’de ise ilk tiyatro örnekleri M.S. 800 yıllarında görülmeye başlar. Bu bilgiler ışığında, tiyatronun Türklerde Çinlilerden çok daha önce başladığı sonucuna varabiliriz.

Koyu mavi ve kırmızının çok olduğu parlak renkler kullanılmıştır. Gerek duvar, gerekse kitap resimlerinde görülen kişiler; yuvarlak yüzleri, çekik gözleri, küçük burunları, başlık biçimleri, giyinişleri ve kadınsa saç örgüleri ile kendilerini belli ederler. Büyük bir renk zevki, dikkati çeken saf bir çizgi ustalığı, Uygur ressamlarının iki özelliği olarak karşımıza çıkar. Hoço’da bulunan VIII. ve IX. yüzyıllara ait, 66×32 cm ölçülerindeki koşan at freski, gerçekçi bir üslupla yapılmıştır.